3 Ağustos 2009 Pazartesi

Barcelona tavsiyeleri

Ben hala geçen yazki interrail günlüğümü kısa kısa yazılara dönüştürüp bu blog.u dopdolu yapma girişimimi tamamlayamadım. Çok zaman çok emek istiyor, yazdıkça özlüyorum, hayallere dalıyorum. Eminim bir gün sekiz ülke ve onlarca ülkeden oluşan bir aylık dopdolu seyahatimin tamamı ve şehirlere ilişkin gözlemlerimin hepsi burada yer alacak.

Az önce, bana "Ben bu şehirde en az 1 yıl yaşamak isterim." dedirten üç şehirden biri olan Barcelona hakkında bir başka blogcunun(Hazal Yılmaz) Urban Confessions'ta yazdığı yazıya denk geldim. Güzel ve özgün bir yazı. Aynen aktarıyorum:

Kırmızı, mavi, yeşil. Hepsine bindim. Barcelona’yı kulağımda kulaklık, turist otobüsünün tepesinde dolandım. Almanlar, Hollandalılar, Amerikalılarla tanıştım. Pişman değilim. Bundan sonraki gelişimde kimlerle, hangi mahallelerde, kaç numaralı barda takılmam gerektiğini biliyorum. Gönülden Barcelonalı olarak engin bilgilerimi Barcelona severlerle paylaşmak isterim.

Şehrin en güzel ayakkabıcısı Vitalis. Burada konuşulması gereken dil, eğer İspanyolca bilmiyorsanız, Fransızca. Her gün aynı yerde öğle yemeği isterseniz, olağan şüpheli Bar Pinoxto. Pazar sabahı sekiz buçukta La Plaza de Cataluña’da kahvaltıcı arıyorsanız, açık olan tek yer Nuria. Alışveriş delilerinin dolaşması gereken Av Diagonal, daha az alışverişçilerin takılması lazım olan Pg. de Gracia. Süper bir tapas yemek istiyorsanız gitmeniz gereken mekan Tapaç 24. Güzel kızlar ve oğlanların olayı Platja Barceloneta. Uzak durulması gereken La Ramba üzerindeki bilimum kahveler. Kimselerde bulunmayan elbiseler arayanlara http://www.jeanpierrebua.com/. Miro, Picasso, Dali bahane, asıl yaşanması gereken adam Gaudi. Muhteşem mojito için çalınacak kapı Hotel Pulitzer lobisi.

” Barcelona’da ne yapılır ” kitaplarına takılmayın. Havaalanından metroya binip yerleşim mekanınıza varın. Biraz dediklerime kulak verip, biraz sokaklarda yaşayın.

Kaynak belirtildikçe blog'tan alıntı yapmanın yanlış bir tarafı yoktur herhalde. Yazının orjinali ve yazarın diğer yazıları için buraya bir tık.




Share/Save/Bookmark

ALTINORFOZ

Her yaz başında Nil'in şarkısı dilime dolanır: "Ben bu yaz bronzlaşmak, kendimle uzlaşmak, yer yer yozlaşmak, uzaklaşmak istiyorummmmm!" diye dolanırım ortalıkta. Yaklaşık 15 gündür evimden 1000km kadar uzakta havuz, deniz, tatil moodunda olmama rağmen kendimle uzlaşmayı ve uzaklaşma hissini yaşamayı bir türlü becerememiştim.


Sonunda bu haftasonu oldu!
Geçen haftasonu yat turundayken, keşfettiğimiz Altınorfoz isimli koya gitmeye karar vermiştik. Yola düştük ve Adana'ya 150km kadar mesafede bulunan Silifke'deki dört yıldızlı Altınorfoz Oteli'ne ulaştık.


Bir hafta önceden denize bakan 3 kişilik oda istemiş olmamıza rağmen, havuza bakan 2 kişilik ek yataklı oda verilmiş olması, tuvaletteki "içme suyu değildir" uyarısının "don't drinking water" gibi yapayanlış bir ingilizceye çevrilmiş olması "Eyvaah eyvaaah nasıl bir haftasonu bekliyor bizi?" paniği yaşamamıza neden oldu.




Ama bunların tamamını deniz kıyısına çıktığımız anda unuttuk!



İki dağın arasında kuytu bir koya kurulmuş otel. Yabancı birileri veya gereksiz bir kalabalık kesinlikle yok. İki farklı yüzme & güneşlenme alanı yaratmışlar. Birincisinde şezlonglar kumların üzerinde, deniz suyu sığ olarak başlıyor ve gittikçe derinleşiyor. Genellikle çocuklu aileler bu kısımda takılıyor.


Diğerinde ise altınızdaki balıkları da seyredebileceğiniz ve su sesini dinleyebileceğiniz ahşap bir iskele üzerindeki şezlonglarda yatıyorsunuz. Merdivenle 2 metre derinliğinde bir suya giriyorsunuz. Daha yüksek sesli bir müzik ve arka tarafında bir bar var. Tabii ki biz burayı tercih ettik, çocuk çocuk kalabalığını tatildeyken kesinlikle sevmiyorum.

Arka tarafınız dağlar ve ağaçlarla dolu, hatta otel de dağın arkasına gizlenmiş kalıyor, güneşlenirken oteli bile görmüyorsunuz. Ön tarafınızda ise muhteşem bir deniz var. Akdeniz sahilinde gördüğüm en temiz, en tenha, en güzel su. Akvaryum gibi. Çok berrak, suyun altını görebiliyorsunuz, yüzerken balıkları izleyebiliyorsunuz. Bir yerden tatlı su karıştığı için, suyun bir kısmı Akdeniz suyu gibi sıcak, bir kısmı Ege suyu gibi soğuk. Denize aşık oldum.


Güzel bir deniz & bol yeşillik ve dağlar!

Mersin dolaylarında olduğu için o civarların meşhur tantunisinin leziz versiyonlarından güneşlenirken yemeniz mümkün. Aynı şekilde tazecik sıkma ve gözleme de yapılıyor. Pisboğaz olmamanın imkanı yok!

Mesela bu fotoğrafta ağzımın doluluğunu gizlemek için cabaladığımdan çok komik çıkmışım:


.



Bir kaç su aktivitesi de var; muz ve jet-ski gibi. Ama onun dışında tatil köyü havasında aktivite coşkusu yok. Olsaydı da o güzelim denizi bırakıp gitmezdim herhalde. Bütün gün boyunca büyük bir keyifle güneşlenip yüzdüm.

Akşam canlı müzik eşliğinde açık büfe yemek var. Canlı müzik çok içinizi açmazsa, uç kısımda iskelenin üzerindeki kısımda sessiz sakin denizi, ayı ve civar koylardan gök yüzüne yansıyan lazerleri izlemeniz mümkün. Ayakları denize sokup, en buz gibisinden bira yudumlayarak denizi izlemeyi tabii ki canlı müziğe tercih ettim. Olsaydı bir jazz veya blues performansı bayıla bayıla dinlerdim de, e'leri yayık yayık söyleyen adamdan Serdar Ortaç ve Zeki Müren şarkıları dinlemek pek benlik değildi.

Araya tanıdık birini sokarak bana iltifatlarını ve tanışma isteğini ileten otel sahibinin oğlu da hoşça bir çocuk. Görüntüsünden benden 3 yaş kadar küçük olduğunu anlamam mümkün değildi; ama ikimizin de İstanbul'da yaşıyor oluşunu keşfedince üniversite muhabbetine daldık. Haliyle bunu yeterince erken fark ettik. Şeytan tüylerim hala benimle anladım; ama malesef o kırıtık yaş aralığımda yer almıyor. Hani benden daha çıtır olanların yolu otele düşerse, akıllarının bir kenarında bu bilgi dursun. =))

Açık büfeye gelince... Hem akşam yemeğinde, hem de sabah kahvaltısında çok beğendim. Ben öyle her şeyi yemeyen, et seçen, peynir koklayan, yoğurdu markasına göre yiyen filan bir tipim. Buna rağmen iki öğünümde de oldukça lezzetli ve beni tıka basa doyuracak yiyecekler buldum. Çeşit bakımından çok çok zengin olduğunu söyleyemem; ama lezzet olarak gördüğüm pek çok açık büfeden başarılı.

İki günün sonunda yanık tenim, gülücüklü suratım ve çok keyifli ruh halimle tatili kapattım.

Otelin sayfası için buraya bir tık.

Share/Save/Bookmark